Rutin bizi esir ediyor

  12 Şubat 2015
  Eğitim Haberleri

Doğada Dönüşüm Uygulama Okulu’ndan Tayfun Hüner, zihin, duygu, beden ve ruh dünyamız arasında nasıl denge kurabileceğimizin formülünü açıklıyor: Bizi esaretten kurtaracak olan, amaçlı eyleme geçmek, spontane davranışlar geliştirmek ve yaratıcılığımızı istediğimiz hayat doğrultusunda harekete geçirmek.

Berivan Tapan 
YENİ YÜZYIL C

Vahşi yaşam koşulları içerisinde, zihin, duygu, beden ve ruh dünyamız arasında bir denge kurmaya çalışıyoruz. Peki, ne kadar başarılı oluyoruz? Çareyi antidepresanlarda arayanların da kalıcı bir çözüm bulamadığı ortada… Doğada Dönüşüm Uygulama Okulu eğitmenlerinden Tayfun Hüner, uzun yıllar bilgisayar sektöründe çalıştıktan sonra, “Masaüstü resimlerimdeki çiçeklerden koku gelmiyor” diyerek sektörden ayrıldı ve kendine doğayla iç içe bir yol çizdi. “Her adımda yaşam enerjimize sahip çıkıp, bizi esir eden rutinlerden özgürleştirmeliyiz” diyen Hüner, uygulama eğitimlerinin amacını “İç dünyamızdan dışarı ve dış dünyadan içeri doğru, taşlarını kendi ellerimizle dizeceğimiz bir yol oluşturmayı amaçlıyoruz” cümlesiyle özetliyor.

Bu çalışmalara neden ihtiyacımız var?

Şehir yaşamının yarattığı baskı, stres, doğal olmayan besinleri tüketmek gibi birçok faktör sağlığımızı olumsuz etkiliyor. Doğadan uzak kaldıkça ve daha az hareket edip daha fazla zihnimizi yordukça iç dengemiz bozuluyor ve çeşitli hastalıklara yakalanıyoruz. Tam da bu nedenle; beden, zihin ve ruh bütünlüğümüzü yeniden sağlamak sağlamayı öğrenmeliyiz.

Çalışmalardan söz eder misiniz?

Doğada dönüşüm, bedensel farkındalık ve psikodrama olmak üzere üç farklı alanda çalışmalar yapıyoruz. Doğa-beden-ruh üçlüsünü bütünlemeye çalışıyoruz. Ana amacımız, her şeyin sürdürülebilir olmasının gerektiği bu çağda, kendimiz ve çevremizde olan her şeyle aramızdaki ilişkilerde ‘sürdürülebilir farkındalık’ yaratmak. Ben; doğada dönüşüm uygulamalarını, enerji toplama, sezgisel algıyı geliştirme çalışmalarını yönetiyorum. Uzman fizyoterapist Seda Ulusoy; bedensel farkındalık, yoga, pilates, zihin-beden terapileri, prana ile holistik tedavi uygulamalarını, psikolog ve psikodramatist Merih Ünsal da psikodrama ve ‘sua sponte’ grup terapilerini uyguluyor.

LİKYA’DAN AMAZONLARA...

Bu çalışmalar ne kadar sürüyor?

Günübirlik ısınma etkinlikleriyle, hemen yakınımızdaki doğal alanlarda başlayıp, Karadeniz yaylalarında yapacağımız uyumlanma çalışmalarıyla devam eden, oradan Likya yolundaki kamplı bütünsel algı çalışmalarına ve ardından Peru'nun Amazon ormanlarına uzanacak devasa bir farkındalık serüveni bu okul.

 Doğada dönüşüm uygulamalarının amacı nedir?

Amaç, rutindeki insanlara, gerçek potansiyellerini fark ettirmek ve bu yolla yaşamlarımızda bir fark yaratmak. Bunu da bedeni doğrudan deneyime sevk ederek doğada yapıyoruz.

Bu uygulamalar hangi aşamalardan geçiyor?

Öncelikle yaşam enerjimize sahip çıkmayı, kendimiz hakkında bilinçlenmeyi yani, ‘Ben neyim, kimim, ne istiyorum’ sorularına yanıt vermeyi, öğreniyoruz. Ardından amaç gözetecek şekilde eyleme geçebiliyor, rutinleri kırıyor ve spontane davranışlar geliştirebiliyoruz. Bu çalışmalar, kendimizi oturduğumuz yerden kaldırıp minik adımlarla, ürkütmeden yavaş yavaş doğaya çıkarmakla başlıyor.

Zihnimizde bir denge kurmak yeterli mi? Ya bedenimiz?

Çözümleri önce bedende aramalıyız. Sağlam bir zihinsel, duygusal ve ruhsal yapı için sağlam bir beden şart. O olmadan dengeli bir insan inşa edemeyiz. n Yaşadığımız koşullarda her zaman iyi ilişkiler kurmak pek mümkün olmuyor ama… Birey, aynı zamanda dışarıyla olan bağını da sağlıklı biçimde kurma yeteneğinde olan kişidir. Bu her zaman herkesle iyi ilişkileri olan insan anlamına gelmez. Tam tersi kendini her durumda sağlıklı biçimde ifade edebilen kişidir birey.

‘YAŞAM BİR ORKESTRADIR’  

Peki, asıl gereksinim duyduğumuz şey nedir?

Yaşam gücüdür. Gerisi teferruat. En güçlü öğretileri de alsanız, en son bilimsel bilgilere de sahip olsanız iş görmez. Yaşam gücünüz yoksa konuşulacak bir şey de yoktur. n Yaşam gücümüze nasıl sahip çıkabiliriz? Bu kendini rutinlerden kurtarmakla mümkün. Ama bunu şehirde yapamazsınız. Çarklar çok güçlü dönüyor. Dışarı çıkıp güç toplamamız gerek. Sonra dönüp kendinize bakıp ne yapmanız gerektiğini kendi özgün yaşamınızda tespit edebilirsiniz. Asıl önemli olan, kendini yaşama ifade etmektir. Yaşam kocaman bir orkestradır. Hepimiz kendi bestemizi kendi mabedimiz olan bedenimizden, yine kendi sesimizle seslendirip bu dev yaşam senfonisinde yerimizi almak için bu dünyadayız.

İlaçlar bir işe yaramıyor mu?

Belirtileri ortadan kaldırıyor. Ama hastalığın ana sebebini çözmüyor. Tabii çözümden önce bu sebebin bulunması gerek, o da ayrı bir konu. Gördünüz mü bir kısırdöngü oluştu; bir ilaç aldınız ağrı geçti, işinize devam ettiniz, günü kurtardınız ama hastalık geçmedi. Bir ay sonra tekrar ağrı oldu yine ilaç aldınız bu sefer azaldı ama tam geçmedi ve bir ilaç daha aldınız… Sonra ilacın dozunu artırarak devam ettiniz. Ama nereye kadar? Hastalık ilerleyip yatağa düşürene kadar…

Teknoloji bir yandan insana yardımcı olurken bir yandan bu hastalıklara zemin mi hazırlıyor?

Çok okuyoruz, çok konuşuyoruz, çok izliyoruz, çok biliyoruz ama hareket etmiyoruz. Zihniniz bir kütüphaneye dönüşmüş halde ve her soruya bir cevabınız var ama bilgiler yaşamınızda pratik olarak uygulanmıyorsa muhtemelen bedeninizin bir yerlerinde ataletten kaynaklı hastalıklar vardır.

Kişinin farkındalığını artırır. Denge, duruş ve hareketlerin doğal halinin bedene yeniden kazandırılmasını sağlar. Özellikle kronik ağrı ve stresle baş edebilme ve depresyon, anksiyete gibi psikolojik bozuklukların tedavisinde etkindir. Beden kontrolünü arttırır, duygusal ve zihinsel kontrolü de geliştirerek kişiyi kendi merkezine ve dengeye getirir.

Önce kendinizi bilin

Doğru iş ve eş seçme konusunda çalışmalarınız da var…

Önce iletişimi anlamamız lazım: Kendimizle, doğayla ve sonra karşımızdaki insanla… Ancak ondan sonra ilişkilerden bahsedebiliriz. Doğa deyince yeşil, orman, dağ, tepe anlamayın. Doğa dünyadır. Dünya ile iletişiminizi anlamlandırdığınızda ilişkilerinizi de anlamlandırmaya başlarsınız. Kişinin başarılı ilişkiler kurabilmesi için önce kendini bilmesi gerekir. Kişi ancak kendini tanıdığı oranda sağlıklı ilişkiler kurabilir ve doğru iş ve eş seçiminde bulunabilir.

Araştırmalar eş seçimi konusunda genetik farklılıkların biraraya gelerek birbirini güçlendireceğini ve biyolojik olarak daha güçlü çocukların dünyaya geleceğini söylüyor. Ancak diğer yandan, sosyal ve pratik yönden birbiriyle aynı özellikleri, aynı anlayışı taşıyan bireylerin biraraya gelmesinin, uzun süreli ve sağlıklı birliktelikleri ortaya çıkardığını da gösteriyor

YENİ YÜZYIL GAZETESİ

Kaynak: http://www.gazeteyeniyuzyil.com/haber/hafta-sonu/rutin-bizi-esir-ediyor-15608